1. Atatürk'ü Konuşmak
Adını tarihe bir şekilde yazdırmış bütün dini/siyasi önderlerin yaşantıları, özel hayatları, inanışları, tarihe ve insanlığa dair yorumları sürekli merak edilmiştir. Büyük değişimlere imza atmış liderler neye inanır, kimleri etkiler, kimlerden etkilenir ve yaşam felsefeleri nedir? Bu sorular her lider için sorulmuştur ve suali mukadder olarak da sorulmaya devam edecektir. Tarihe damgasını vuran önderlerin izinden gidenler arttıkça ve fikirleri yayıldıkça onların yaşamlarına olan merak da aynı hızda artarak sürecektir.
Mustafa Kemal Atatürk, özel yaşamı en çok ilgi çeken liderler arasındadır. Atatürk’ün askeri/siyasi yönü ve devrimleri sürekli konuşulmuş, her fırsatta dile getirilmiştir. Genel olarak Türk halkının “Atatürk-Din ilişkisi” üzerine bildikleri ortaokul/lise yıllarında öğrendiği defalarca tekrar edilen üç beş anıdan ibarettir. Oysa Atatürk, Allah, Muhammed (as), İslamiyet ve yaratılış üzerine derin çalışmalar yapmış, el yazıları ile notlar tutmuş ve yazdırmıştır. O, bilinmesini istediği düşüncelerini yıllarca eğitim müfredatında okutup halka açıkça ilan etmiştir. Dolayısıyla bu konu özel/mahrem değildir, konuşmaktan çekinmemize gerek yoktur.
Falih Rıfkı Atay’ın tespitleri son derece gerçekçidir:
Herkes gibi Atatürk’ün insanlığı iştahlardan, hırslardan, heyecanlardan, gurur ve öfkelerden, zaaf ve kuvvetlerden, iç varlığın düzlerinden, iniş ve çıkışlarından yoğrulmuştur. Eseri bu insanlığın derinliklerinden gelme, kaynaklarından doğmadır. Atatürk’ü ayıklayarak değil, bir tabiat parçası gibi, toplu ve tam ele almalıdır1
“Atatürk’ün inanç dünyası bizi ilgilendirir mi, bundan size ne ya da bize ne?” gibi bir soruyla kesinlikle karşılaşacağız.
İnanç özel yaşamdır ve hiç kimsenin özel yaşamı tartışma konusu yapılamaz, özel yaşamı üzerinden birilerini tenkit etmek ya da övmek isabetli değildir. Bu noktada çok haklı ve yerinde bir soru. Ancak Atatürk, özelde İslam dini, genelde diğer dinler, yaratıcı ve yaratılış hakkındaki fikirlerini gizli saklı tutmamış, herkesin öğrenmesini istemiş, edindiği kanaatler devletin eğitim ve bilim politikalarına yansımış, meclis kürsülerinde defalarca dile getirmiştir. Öyleyse ortada “şahsa özel” bir durum yoktur.
Kemalist düşünce yapısı Atatürk’ten bağımsız ele alınamayacağı için onun dinler hakkındaki düşüncelerini de konuşmamız gerekir. Kemalizm’in inançlara bakışı Atatürk’ün kendi el yazılarıyla yaptığı tespitlerin geliştirilmiş halidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dinler tarihi üzerine yaptığı çalışmalar ve tuttuğu notlar dikkate alınmazsa Kemalist devrimin bu mevzudaki görüşleri net olarak kavranamaz ve sürekli eksik kalır. Dolayısıyla bu konunun bilinmesi zaruridir.
Atatürk ve çalışma arkadaşları “Din özel yaşamdır bundan bize ne ya da bizim neye inandığımızdan size ne?” demediler, dinler hakkındaki fikirlerini her ortamda yüksek sesle ifade etmekten çekinmediler. Cumhuriyetin ilk yıllarında kongrelere, okul kitaplarına, meclis konuşmalarına, hatıratlara giren daha ötesi halka dayatılan değerlendirmeleri bugün konuşmak neden yanlış ya da yasak olsun?
İnsanların Atatürk’ün inanç dünyasını -ki devlet yönetimine yansımış- merak etmeleri ayıp mı, yasal olarak suç mu? Atatürk’ün ne tür kitaplardan etkilendiğini, hangi düşünürlerin görüşlerini benimsediğini ya da İslam hakkında neler söylediğini incelersek veya onun inançlara bakışı ilgimizi çekerse hangi kanunu çiğnemiş oluruz? Yoksa ezber bozan belgeleri paylaşmaya yasal bir engel mi var?
Atatürkçü düşünce sistemini benimseyenlerin Uğur Mumcu’nun sözlerine kulak vermeleri gerekir:
Atatürk’ü sevmenin ve saymanın yolu, bu olayları öğrenmekten ve tartışmaktan geçer. Öğrenmek, tartışmak için de araştırmak; bu konuları araştırmak için de hiçbir yasal engelin ve yasağın olmaması gerekir.2
Uğur Mumcu aslında Atatürk’ün şu sözlerini şerh etmiştir:
Matbuat, hiçbir şekilde tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.3
Matbuat hürriyetinden doğan sakıncaların giderilmesi vasıtası yine bizzat matbuat hürriyetidir, kanaatindeyiz. 4
Ayrıca sormazlar mı Atatürk ve din hakkında konuşmak madem bu kadar ayıptı (!) neden yıllarca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarına “Atatürk’ün İslam Dini Hakkındaki Görüşleri” ve benzeri başlıklar atıldı? Niçin Diyanet “Atatürk ve Din” başlıklı yayımlar yapıyor? Neden Atatürk’ün samimi bir dindar olduğuna dair konuşmalar, sempozyumlar, saatlerce süren TV programları, konferanslar, paneller yapıldı/yapılıyor? Atatürk ve din üzerine ciltler dolusu kalın kalın kitaplar, tezler ve uzun uzun makaleler neden yazıldı? Hani bu kimseyi alakadar etmeyen özel bir konuydu?
Cumhuriyetin kurucu kadrosunun İslam hakkında değerlendirmeler yapması ne kadar doğalsa sonraki nesillerin de Atatürk ve Kemalist ideologların dinler hakkında neler düşündüklerini, neler yazdıkları/söylediklerini ve topluma etkisini merak etmesi de o kadar doğaldır.
Atatürk sıradan bir vatandaş olsaydı yani sadece sokaktan geçen “Mustafa5” olarak kalsaydı neye inanıp inanmadığı bizi tabi ki ilgilendirmeyecekti, ancak o cumhuriyetin kurucusu “Atatürk”tür. Atatürk’ün dinler hakkındaki yorumları görüşleri aynı zamanda Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî görüşü olduğundan devrimleri, özellikle de laiklik konusu her açıldığında onun din algısı da doğal olarak -istesek de istemesek de- gündeme gelip konuşulacaktır. 6
Atatürk’ün din hakkındaki görüşleri ile devletin resmî ideolojisi/laiklik arasında kopmaz bir bağlantı vardır.7 Bunu ay ile deniz arasındaki gel-git etkisine benzetebiliriz, mesafe çok uzak gibi görünse de etki hissedilir boyuttadır. Aradaki bu bağı kurmak ya da görmeyi istemek neden yanlış bir şey olsun?
Bu, birilerinin özel yaşamını deşifre etmek değil bir sistemin oluşumunu ve temellerini anlama çabasıdır. Devrimleri ile adından söz ettiren ve örnekliğinde yaşamamız istenen bir önderden bahsediyorsak onu yakından tanımak hakkımız hatta görevimizdir.
Atatürk’e en büyük saygısızlık ve ihanet onun düşüncelerini sansürleyip halktan gizlemektir. Onun kişisel düşüncelerinin Atatürkçüler tarafından gizlendiğine ibretle şahitlik ediyoruz. Oysa ortada gizliliğin ifşası ya da özel yaşamın ihlali yoktur. Devlet matbaalarında defalarca baskısı yapılmış, çoğu araştırmacının bildiği ama bahsetmek istemediği yığınla belge vardır.
Okuyucu unutmamalıdır ki; Atatürk hakkında en çok yalan din ile ilişkisi üzerine söylenir, en çok sansür ve çarpıtma bu konuda yapılır.
Vefatından sonra Atatürk’ün dinler ve yaratılış üzerine yazdığı/yazdırdığı belgeler sansürlenip halktan gizlenmiş ve adeta unutturulmuştur. Peki, halktan saklanan ve hâlâ saklanmakta olan bu görüşler neydi, ortada saklanacak ne vardı, Mustafa Kemal Atatürk’ün inanç dünyası gerçekte nasıl şekillenmişti?
Araştırmamızda Atatürk’ün din ve yaratılış hakkındaki el yazılarına sansürsüz yer verilecek ve okuyucunun yorumlarına sunulacaktır. Şahsi kanaatlerimizi değil resmî belgeleri konuşturmaya özen göstereceğiz. Atatürk’ün manevi dünyasının -zaten açık olan- perdelerini aralayıp ön yargılarımızı değil belgelerin bizi ulaştırdığı son yargılarımızı paylaşacağız.
İnanıyoruz ki tarih, geçmişle hesaplaşma ya da intikam alma alanı değildir. İntikamcı ya da kutsayıcı duygularla tarih okumaları yapanlar gerçeklerle değil, hayal ettikleriyle karşılaşırlar. Özellikle tarihi figürleri incelerken bu yanlışa düşmemek için çok dikkat edilmelidir.
Okuduklarımızı yorumlarken tamamen duygusuz olamayız; ancak, duygularımızın, hakikatle aramıza duvar örmesine de müsaade etmemeliyiz. Bütün körlük türleri kötüdür; ama hepsinden kötüsü “duygusal körlük”tür. Bir insanı duygusal körlükten tedavi etmek anadan doğma körlükten tedavi etmekten daha zordur. Bu hastalığa yakalananlar gerçekleri gördüklerini sandıklarından dolayı kendi durumlarından şikâyetçi de değillerdir.
Resmî ideolojinin sorgulanamaz tabusu haline getirilen tarihi bir şahsiyet olarak Atatürk’ün fikirlerini analiz etmek, akademik bir konuyu aşarak siyasal bir gerilime girmek anlamına da gelmektedir. Atatürk’e olan ölçüsüz bağlılık ya da nefret, herkesin kendi Atatürk’ünü kurgulamasına sebep olmakta, bilinçsiz muhaliflerin sövgüleri ile mesele daha da kördüğüm olmaktadır. Artık “Deccal Atatürk”, “Mehdi Atatürk”, “Tasavvufçu Atatürk”, “Türkçü-Turancı Atatürk”, “Sosyalist Atatürk” ya da “Kur’ancı Atatürk” ile karşılaşmak bizi şaşırtmamaktadır. Arşivler kapalı kaldığı ve Atatürk kendi söylev ve demeçlerinden tanınmadığı sürece yüzlerce sahte Atatürk bu topraklarda yaşamaya devam edecek ve gerçeğini gizleyecektir.
İlave edelim ki Atatürk’ün sağlıklı anlaşılamamasının önemli sebeplerinden biri de onun insanüstü görülmesidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’e “Allah, Peygamber, Allah’ın Oğlu, Allah’tan Büyük, Put, Yaratıcı, Türklerin Allah’ı, Türk Irkının Son Peygamberi, Devrim Tanrısı ve Atatürk Ekber” şeklinde hitap etmek çok normal ve yaygındı.8 Atatürk’ü olağan üstü yüceliğe sahip kabul eden bu anlayış, daha kendisi hayattayken aydınlardan, şairlere, gazetecilerden, ilkokul çocuklarına varıncaya kadar toplumun çoğu kesimine yayılmıştı. Atatürkçülükten asla taviz vermeyen Cavit Orhan Tütengil bu anlayışa esaslı bir eleştiri getirir:
‘Sen ölmedin!’ edebiyatı ile Atatürkçülüğe ve Türk Milletine yararlı olunamaz. Atatürk’e yapılacak kötülüklerin en büyüğü onu bir evliya haline getirmektir. Basmakalıp, şekilci ve çıkarcı Atatürk sevgisi artık yerini gerçekçi, tenkidçi ve tamamlayıcı çalışmalara bırakmalıdır. Atatürk sömürücülüğüne bir son verilmelidir. 9
Zamanla oluşturulan “Mitolojik Atatürk”, gerçek Atatürk’ü öylesine bastırdı ki onun hakkında konuşmak, yazmak ya da en küçük eleştiri yapmak cesaret isteyen bir eyleme dönüştü. Atatürk’ü konuşurken kendimizi korku imparatorluğunda hissetmemizin ya da her an sözlü/psikolojik tacize uğrama kaygısını taşımamızın ana sebebi, toplumun şuur altında onun kendisine dokunanı yakan bir tanrı olduğu inancının bulunmasıdır. Size dayatılan Atatürk karakterine en küçük eleştiri yaptığınızda ya da farklı basit bir kanaat ortaya koyduğunuzda, efsanelere iman etmiş metodik düşünmeye bilinci kapalı kitlenin vahşi linçine maruz kalabilirsiniz.
Mete Tunçay’ın o dönemin analizini yaparken Grace Mary Ellison'dan bize naklettiği şu satırlar bunu fazlasıyla kanıtlıyor:
Onun kusurları yoktur. Belki mizaç özellikleri olduğu söylenebilir. Ama bunlar suçlanabilecek şeyler değil, mutlak dürüsttür. Siyasal tutumundan ya da yurtseverliğinden kuşkulanılamaz... Ben onu eleştiremem bile. Buna hakkım yoktur. Hayatta değerli neyim varsa- ruhuma kendi ruhum deme özgürlüğümüz kadar- hepsini ona borçluyum... Her dürüst Türk, Gazi’den yanadır. Yaşadığı sürece ancak bir hain ona karşı oy kullanabilir.10
Atatürk hakkında sadece kendi kabullerini, kendisine ezberletileni duymak isteyen tabu çılgını zihniyetle onu konuşmanız mümkün değildir.
Ana mevzumuza geçmeden önce diğer bazı hususlara değinmeye devam edelim.
Footnotes
-
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş A.Ş., 1984, s. 13. ↩
-
Uğur Mumcu, Uyan Gazi Kemal, Um:ag Vakfı Yayınları, 5. Basım, s. 392. ↩
-
Atatürk’ün Bütün Eserleri_, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 16, s. 119. ↩
-
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 16, s. 229. ↩
-
Küçük bir not sıkıştıralım araya; Atatürk, “Mustafa” isminden rahatsızdır, ancak tuhaf bir şekilde “Mustafa” adıyla belgeseli yapılmıştır. ↩
-
Okuyucularımıza bir soru; laiklik mevzu bahis olduğunda Atatürk’ün din hakkındaki sözlerine değinmeyen bir tane tarihçi/siyasetçi/araştırmacı/gazeteci vs. hatırlayabiliyor musunuz? ↩
-
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Cem Yayınevi, 3. Basım s. 213, 5. Dipnot. ↩
-
Şeref Kitabı, Cumhuriyetin XV. Yıl Dönümünde Türk Gençliğinin Duygu ve Düşüncesi, Cumhuriyet Matbaası İstanbul - Ankara, 1938, Asım Aslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, Ferit Ragıp Tuncor, Atatürk ve Kahramanlık Şiirleri İnkılap ve Aka Kitap Evleri, 3. Basım, C.H.P. Fatih Halkevi, Onun İçin Yazılanlar Söylenenler, 1939. Kitabımızın 3. Bölümünde bu konuda örnekler verilecektir. ↩
-
Cavit Orhan Tütengil, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, Varlık Yayınları, 1975 Basım, s. 20-21.tarihçi/siyasetçi/araştırmacı/gazeteci vs. hatırlayabiliyor musunuz? ↩
-
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Cem Yayınevi, 3. Basım s. 324. G. Ellison bu sözleri bir başka Türk yazardan almıştır. ↩