Atatürk ve Din
Ana Sayfa

4. Kemalizm'in Atatürk'e Yaptığı Sansür

Atatürk'ü ve Kemalist devrimi tanımak isteyenlerin önündeki en büyük engel, Kemalistlerin Atatürk'ün konuşmalarına uyguladıkları sansürleme politikasıdır. Kemalist tarih algısı Atatürk'ün kutsal ve erişilmez zatını müdafaa ve onun ilkelerini muhafaza etme anlayışı üzerine kuruludur. Bu aşırı duygusal tarih anlatısı zaman zaman ciddi sorunlara neden olmakta, zihinlere kazındığında çıkarılması çok zor yanlış algı ve ezberlere dönüşmektedir. Tarihi belgeleri kısmen ya da tamamen sansürleme, bahsettiğimiz aşırılığın en sivri yönünü oluşturuyor.

Kemalist tarihçiler kendilerince sakıncalı gördükleri, konuşulmasından rahatsız oldukları ya da kendi kurgularına aykırı olan tarihi belgeleri pervasızca gizlemekten çekinmezler. Az sonra göreceğiniz sansür örnekleri kıyıda köşede kalmış çokta lüzumlu olmayan teferruat bilgilerin kırpılması değil konunun özüne ilişkin, omurgasını teşkil eden gerçeklerin saklanmasıyla ilgilidir. En çok lazım olan, mutlaka bilinmesi gereken belgelerin saklı tutulması şüphesiz ki kendi tarihini yaratma gayretinin bir ürünüdür.

Türk halkının Atatürk'e olan sevgisi ve saygısı azalmayacaksa, ortaya çıkmasından endişe duyulan yüz kızartıcı suçlar yoksa öyleyse neden sansürcülük yapılıyor? Atasını bağrına basan Türk halkından Atatürk'ü gizlemenin, onun bazı sözlerini saklayıp gözlerden kaçırmanın manası nedir? Atatürk'ün sözlerini gizleyenlerin onu yanlış anlıyorsunuz deme hakları olur mu? Bu soruların cevaplarını sizlere bırakıyoruz.

Sansür örneklerine geçmeden önce Şerafettin Turan'a kulak vermemiz gerekecek. Türk Dil Kurumu Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı gibi ciddi makamlarda hizmetleri bulunan ve Atatürk üzerine önemli araştırmalara sahip Şerafettin Turan, Atatürk'ün sansürlenmesi konusunda ibretle dolu şu açıklamayı yapıyor:

Atatürk'e ilişkin belgelere gelince; ben başından beri, özellikle son 10 yıldan beri, Tarih Kurumu'nun bir üyesi olarak, tarihçi olarak, öğretim üyesi olarak, 100. yıl kutlama törenlerine ilişkin olarak, yani 1981'de O'nun kaleminden çıkmış, o döneme ilişkin ne varsa, cilt cilt, belgeler koleksiyonu olarak yayınlanmasından yana idim ve Kültür Bakanlığı Müsteşarı olarak bu görevi de üstlenmiş idim. Fakat daha sonraki gelişmelerle birlikte, Atatürk'e ilişkin birçok belge yayımlanmadı, ama hiçbir zaman tümüyle yayımlanmadı. Genelkurmay'da, Tarih Kurumu'nda, Başbakanlık'ta, çeşitli bakanlıklarda ve hatta Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde bulunan belgelerden seçmeler yayımlandı, bölük pörçük yayımlandı. Ben bir araştırmacı olarak hiçbir şeye dokunulmadan belgelerin asıllarının yayımlanmasından yanayım. Bunlar tümüyle yayımlanmadıktan sonra bu döneme ilişkin sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz. 1

Bu gerçek, Doğu Perinçek'in kaleminden daha kısa ve özlü ama üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir şekilde satırlara dökülmüştür:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusudur. Ne var ki, o bile Türkiye Cumhuriyetinin sansüründen kurtulamamıştır.2

Çok çarpıcı bu sözler, Atatürk ve Kemalist ideoloji üzerine uzmanlığı olan önemli şahsiyetlere aittir. Atatürk'ün kurduğu kurumlar onun sözlerini kasıtlı olarak saklamakta ve ortaya çıkmaması için ellerinden geleni yapmaktadır. "Kemalizm'in Atatürk'e Yaptığı Sansür" başlığını işte bu yüzden attık. Kemalist devrim tarihinin en önde gelen uzmanlarından olan ve vaktiyle Türk Tarih Kurumu başkanlığı da yapan Enver Ziya Karal, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan bir röportajında, Atatürk'e ait evrakların bir araya toplanmadığını, bazı evrakların dağınık, kayıp ve muhtelif yerlerde bulunduğunu üzülerek itiraf ediyor.3 Enver Ziya Karal'ın ilgili ifadeleri, Türk Tarih Kurumu'nun, Atatürk'e sadık kalmadığını, ona ve Türk halkına karşı görevini layığı ile yerine getiremediğini gösteriyor. Kemalist kaynaklardan hareketle vereceğimiz örnekler bu acı gerçeği daha da perçinleyip somut hale getirecektir. İlk örneğimiz:

  • Arı İnan, 1982 yılında Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan çıkan "Gazi Mustafa Kelam Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları" isimli eserinde Anıtkabir Arşivi'nden elde ettiği belgeleri noksansız ve tam olarak yayımladığını söylüyor.4 Ancak aynı konuşma metninde olmasına rağmen Atatürk'ün Kürtlere özerklik vaat ettiği şu satırları kitabına almamış, sansürlemiştir:

Gazi [Mustafa Kemal] Paşa: Kürt meselesi; bizim, yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz. Çünkü malumu aliniz bizim milli sınırımız dâhilinde mevcut Kürt unsurlar o surette yerleşmiştir ki, pek sınırlı yerlerde yoğunluğa sahiptir. Fakat yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır hâsıl olmuştur ki, Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek lazımdır. Faraza, Erzurum'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a kadar giden, Harput'a kadar giden bir sınır aramak lazımdır. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de nazarı dikkatten hariç tutmamak lazım gelir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise, bizim Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade lazımdır. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait mesele çıkarmaları daima varittir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin salahiyet sahibi vekillerinden meydana gelmiştir ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.5

Doğu Perinçek hadiseyi şöyle yorumluyor:

...1987 yılı Ağustos ayına kadar, daha önce üç defa yayımlanmış olan bu konuşmaların, gerçeğe uygunluğunu denetleme olanağı yoktu; Mustafa Kemal'in Eskişehir ve İzmit Konuşmaları'nın tutanaklarının asılları Anıtkabir Arşivi'nde idi; Genelkurmay ve Türk Tarih Kurumu Arşivleri'nde ise, tutanakların fotokopileri bulunuyordu; ne var ki hem asılları, hem fotokopileri, bir sır gibi gizleniyor; araştırmacıların incelemesine açılmıyordu. (...) İzmit basın toplantısı metninde Kürt meselesi, Batı Trakya konusu ve Rusya Türkleri bölümünde bir paragrafın çıkarılmış olduğunu saptadık. Türk Tarih Kurumu, Türk tarihine ne yazık ki sansür uygulamıştı.6

Arı İnan "Bu konular henüz halledilmemişken zamanı değil."7 Diyerek kendisini savunmaya çalışmıştır.8 Aynı eserden başka bir örnek:

  • Arı İnan'ın adı geçen kitabına almayıp sansürlediği bir diğer bölüm de Atatürk'ün Batı Trakya bölgesi hakkındaki sözleridir. Atatürk'e göre götürüsü getirisinden fazla olan bu bölge Yunanistan'a terk edilmelidir:

Batı Trakya hakkındaki maddeyi Misakı Milli'ye ithal edenler hiçbir şey düşünmemişlerdir. Bunu koyan ben değilim. Bu madde sonradan ithal edilmiştir. Denilmiştir ki genel oya müracaat edilirse Batı Trakya'nın bize iltihakı temin edilmiş olacaktır. Batı Trakya'nın bize geçmesi kuvvet midir? Zaaf mıdır? Bunu düşünmek icap eder. Benim görüşüme göre zaaftır. Batı Trakya'nın kuzeyinde Bulgaristan, güneyinde deniz, batısında Yunanistan vardır. Bu arazi bu suretle iki düşman arazisine doğru uzanmıştır. Orasını elde tutmak için sarf olunacak kuvvet oradan elde edilecek istifadeye tekabül etmez. Anavatan'ın selameti bakımından Batı Trakya'dan vazgeçmek lazımdır. Batı Trakya hakkında muhtariyet vesair suretle ortaya atılan teoriler, geçici mahiyettedir. Meselenin hakiki olarak hal çaresi burasını Yunanistan'a bırakmaktır.9

Atatürk'ün Batı Trakya'yı Yunanistan'a bırakmayı onaylayan bu beyanları yıllarca halktan saklı tutulmuştur. Mehmet Önder'in yayına hazırladığı "İzmir Yollarında" isimli çalışmada Atatürk'ün konuşmaları özetle verilmiş Batı Trakya ve Kürtlere özerklik konularına hiç değinilmemiştir. Mehmet Önder tam metin için Arı İnan'ın hazırladığı kitaba yönlendirme yapsa da10 gördüğümüz gibi bu kitabın bazı bölümleri sakıncalı olabilir kaygısı ile makaslanmıştır. Üçüncü örneğimiz de en az ilk ikisi kadar dikkat çekici:

  • 1984 yılında Afet İnan tarafından yayına hazırlanan ve Türk Tarih Kurumu tarafından basılan "Atatürk Hakkında Hatırlar ve Belgeler" isimli kitapta Atatürk'ün, Afet İnan'a sağlığı hakkında bilgi vermek amacıyla yazdığı 14/06/1938 tarihli bir mektup bulunmaktadır. Bu mektubun ikinci paragrafında şunlar yazılıdır:

... Vaziyetim şudur. [Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle] hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalmak, yürümek, hususu ile burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan istirahatler hiçe inmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'i getirtti. Yeniden tetkik, muayene yapıldı...11

Ancak Afet İnan bir yıl sonra 1985'te vefat etmesinin ardından aynı mektup "Atatürk'ten Mektuplar" adını taşıyan kitabında altı çizili kısımlar sansürlenerek aşağıdaki şekilde yayımlanmıştır:

... Vaziyetim şudur: hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalmak, yürümek, hususu ile burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi, yapılan istirahatler hiçe inmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'i getirtti. Yeniden tetkik, muayene yapıldı...12

Bu yapılan Atatürk'e büyük bir saygısızlık değil mi? Afet İnan'ın bile mektuba müdahale etme hakkı yokken hangi eller neyi örtmek için Atatürk'ün sözlerini gizliyor? Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabı vermek zorundadır. Atatürk, doktorlarından memnun değil şikâyetçidir, dolayısı ile "Beni Türk hekimlerine emanet edin." sözünün aslı yoktur.13 Bu sözün Atatürk'ün mektubunda dile getirdiği doktor hatasını örtbas etmek için uydurulduğu çok açıktır. Ayrıca Atatürk'ün çok sayıda yabancı doktoru vardı.14

  • Bir diğer can alıcı örnek kitabımızın ilerleyen bölümlerinde daha detaylı olarak göreceğimiz Atatürk'ün, Muhammed (as) hakkında yaptığı yorumlardır. Afet İnan'ın hazırladığı "Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları" isimli eserde onun medeni bir toplum ve devlet yönetimi hakkındaki görüşlerini kendi el yazılarından nakleder. Bu eserde 557 sayfa olan bu eserin ilk 350 sayfası Afet İnan'ın el yazılarını temize çekip daha okunaklı hale getirdiği kısımdır. 350. sayfadan itibaren ise ilk kısımda temize çektiği el yazılarının asılları bulunmaktadır. Asıllar ile temize çekilen kısım karşılaştırıldığında Afet İnan'ın Atatürk'ün, İslam ve Muhammed (as) hakkındaki bazı değerlendirmelerini sansürlediği anlaşılmaktadır. Şöyle ki; adı geçen eserin 21. sayfasında Atatürk'ün şu değerlendirmelerine yer verilir:

Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

Türkler İslam dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din; ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin Türklerle birleşip hür millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk milletinin millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir ümmet siyaseti idi.15

Bu paragrafın sonlanması ile diğer başlığa geçilir. Oysa Atatürk'ün el yazılarına baktığımızda İslam dini üzerine yaptığı yorumlar burada noktalanmayıp sayfalarca devam eder. Şimdi sansürlenen kısma bakalım:

... Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını allah kelimesinin, her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdurlar. Bununla beraber, allaha kendi milli dilinde değil, Allahın arap kavmine, gönderdiği arapça kitapla ibadet ve yakarmada bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, allahın ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında türk milleti birçok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, türk milletince, karışık, cahil hocalar ağzıyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan avrupada, allah kelimesinin ilâsı (yüceltilmesi) parolası altında, hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler. Fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi (pasaklı-yırtık kıyafet), hilâfet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi; dünyanın acısı duyulan takatiyle derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, türk düşmanları olan arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve ferahlığıyla büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türkün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti. Artık türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin türk milliyetinde bıraktığı hatıra. Türk milleti, milli hissi dini hisle değil, fakat insani hisle yan yana düşünmekten zevk alır.16

Atatürk'ün İslam dinine ve Muhammed (as)'a yönelik bu eleştirileri, Türk Tarih Kurumu marifetiyle bile bile, halktan gizlenmiştir.17 Aynı eserde farklı başka gizlemeler de vardır.18 Gizlemenin sebebi din eleştirilerinin sakıncalı görülmesidir. Sansürlenen bu bölümü çalışmamızda etraflıca ele alacağımız için tafsilatı sonraki konu başlıklarına bırakıyoruz.

Buraya kadar verdiğimiz örnekler ve nakledemeyeceğimiz kadar fazlası gösteriyor ki Atatürk'ün görüş ve düşünceleri kendi kurduğu kurumlar ve yakın çevresi tarafından sansüre uğramış, Atatürk adeta halktan kaçırılmıştır.


Footnotes

  1. İkibin'e Doğru Dergisi, 6 Kasım 1988, Sayı: 46, s. 13.

  2. Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, (Doğu Perinçek'in Önsözü ile), s.9.

  3. Enver Ziya Karal, Cumhuriyet Gazetesi, 11 Şubat 1969, s. 1.

  4. Arı İnan, Gazi Mustafa Kelam Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, 1982 Basım, s. 7.

  5. Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 14, s. 273-274 ve Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, (Doğu Perinçek'in Önsözü ile), s. 104-105.

  6. Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, (Doğu Perinçek'in Önsözü ile), s. 10.

  7. İkibin'e Doğru Dergisi, 6 Kasım 1988, Sayı: 46, s. 12.

  8. Attila İlhan bu hadiseyi "Mustafa Kemal'e Sansür" başlığı altında köşesine taşımıştır. Bkz: "...´Boyunlarında İpleriyle Gittiler´..." Cumhuriyet, 14.04.2004.

  9. Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 14, s. 267-268. ve Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, (Doğu Perinçek'in Önsözü ile), s. 90.-91.

  10. Atatürk'ün Batı Anadolu Gezisi 14 Ocak 1923 -- 20 Şubat 1923 -- İzmir Yollarında. (Editör: Mehmet Önder), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Basım, s. 10, Dipnot: 2-3.

  11. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türk Tarih Kurumu Basımevi -- Ankara,1984/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Basım, s. 21.

  12. Afet İnan, Atatürk'ten Mektuplar, Türk Tarih Kurumu Basımevi -- Ankara, 1989 Basım, s. 40.

  13. Bu uydurmanın tenkidi için Cemalettin Öner'in, "Atatürk'ün Son Hastalığı ve 'Beni Türk Hekimine Emanet Ediniz' İsteği Hakkında" adını taşıyan çalışmasına bakılabilir. Cemalettin Öner, tespitlerini Dirim Aylık Tıp Gazetesi'nde üç makale serisi olarak yayımlamıştır. Bkz: Dirim, Yıl: 1992, sayı: 7-8, s. 307-315; sayı: 9-10, s. 377-391 ve sayı: 11-12, s.459-467.

  14. Eren Akçiçek, Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, İzmir Güven Kitabevi, 1. Basım, s. 185-197. Atatürk'ün sağlığı hakkında en ciddi çalışmalardan biri olan bu kitabı ilgilenenlere şiddetle tavsiye ediyoruz.

  15. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 3. Basım, s. 21.

  16. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 3. Basım, s. 364-369 ve Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 23, s. 20-21 ve 84-90.

  17. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim 2/Din ve Allah, Kaynak Yayınları, 7. Basım, s. 27-32.

  18. Medeni Bilgiler kitabında yapılan bu gizlemelerin boyutları, sebepleri ve ağır bir dille tenkidi için bkz: Nurer Uğurlu, Atatürk ve Türk Devrim Tarihi, Örgün Yayınevi, 2003, s. 251-263.

On this page