8. Atatürk'e Göre Bilimsellik ve Bilgiye Ulaşma Yolları
Atatürk'e göre bilimsel bilgi edinmek için maddeyi ve tabiat kanunlarını incelemek ve işlemek gerekir. Fen ve fizik hayatı anlamada olmazsa olmazdır. Ona göre insan aklının/zekâsının açıklayamayacağı bir şey yoktur. Gerçek bilgiye ulaşmak, bilimsel sonuçlar elde etmek gözlem ve deneylerle mümkündür.
Bilimsel veriler, felsefi düşünce ve eleştirel akılla denetlenmeli, elde edilen sonuçlar pratik hayatla karşılaştırılmalı, yaşam koşullarına uygun olmayan ve çağın gerisinde kalan her türlü dinî inanç, eylem ve söylemden uzak durulmalıdır. Bütün bu araştırmalar yapılırken jeoloji, arkeoloji, ırk bilimi, dil bilimi, sosyoloji ve diğer bütün pozitif bilim dallarından eş zamanlı istifade edilmelidir.1
Atatürk'ün bilimsellikten anladığı ve anlatmak istediği budur. Yukarıda özetle verdiğimiz bilimsel anlayışı ifade eden pek çok sözü mevcuttur:
Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve milletin her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Hiçbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi, çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede, kayıt ve şartları aşamayan milletler, hayatı, akla ve pratiğe göre gözlemleyemez. Hayat felsefesini geniş gören milletlerin egemenliği ve esareti altına girmeye mahkûmdur.2
... Zamanın gereklerine göre, bilim ve fen ve uygarlığın yarattığı her şeyden sonuna kadar yararlanmak zorunludur. Hepimiz itiraf etmek zorundayız ki, bu konudaki hatalarımız çok büyüktür.3
... Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.4
Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek şiarımızdır. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu hakikatin kanıtıdırlar.5
Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şey düşünemiyorum. Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.6
İnsanın vücudu bir kürsüdür; zekâ cevherinin mahfazası olan başı, üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü!.. Çünkü esas zekâdır...7
Anlaşılıyor ki Atatürk'e göre vahiy ve diğer fizik ötesi kavramlar (ilham, rüya, keşf, keramet vs.) bilimin kaynağı olmaz.8 Hayattaki tüm başarıların anahtarı, bilime sarılmak ve bilimin dışında yol gösterici aramamaktır. Atatürk, durağan kalmayı, değişmemeyi kabul etmez ve değişmeyen tüm kurumları özellikle de vahiy kavramını şiddetle eleştirip reddeder. Atatürk'e göre değişmeyen Kutsal Kitaplar/Vahiy değişen yaşam koşulları karşısında asla yol gösterici olamaz, din de dâhil tüm hayatımız, bilimin kontrolünde olmalıdır9:
... Hayat için, muvaffakiyetler için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır. Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini idrak etmek ve ilerlemelerini zamanında takip eylemek şarttır. Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen tatbike kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir...10
...Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayat şartıdır. Bu yol üzerinde duraklayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak cehalet ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar. Efendiler, medeniyet yolunda muvaffakiyet yeniliğe bağlıdır. Toplumsal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve günlük işlere hâkim olan hükümlerin zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zaruridir. Medeniyetin yenilikleri, fennin harikaları, cihanı değişimden değişime uğrattığı bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, maziperestlikle mevcudiyeti muhafaza mümkün değildir...11
1920'li yılların ilk yarısına kadar din ve bilim birlikte anılırken (tabi burada da vurgu dine değil dinin bilime uygun olmasınadır) ikinci yarısında din-bilim karşıtlığı vurgulanmıştır:
Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.12
Ben, manevî miras olarak hiçbir nassı kat'ı13 hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü güçlükler önünde, belki amaçlara tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.14
Yaptığımız nakiller ve yapamadığımız çok daha fazlası gösteriyor ki Atatürk'e göre dogma hiçbir anlayış, hiçbir değişmez "Kutsal Kitap" Türk insanı için rehber olamaz. Yine ona göre doğa ancak kendi kendisi ile açıklanır, insan aklının tabiatı disiplinli bir şekilde okuması ile her türlü sorunun çözümüne ulaşılabilir.
Halil İnalcık, Doğu ve Batı arasındaki rasyonellik/mistisizm konusuna değindikten sonra Atatürk'e göre modern olmanın şartını şöyle açıklar:
Atatürk'e gözlerimizi çevirelim. O, diyor ki: "Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde bir mürşid aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir." "Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için de bu yegâne medeniyete iştirak etmesi lazımdır." Atatürk'e göre her hareketimize ilim zihniyeti, kültüre şekil veren temel prensip ve bir hayat görüşü olarak hâkim olmalıdır. Batı medeniyeti, bu insani-üniversal prensibin sonucu olduğu için birdir. Bunun içindir ki o, devlet ve toplum hayatında, dünyevi yaşayışımızda, mistik ve ilahi temele dayanan her türlü kurumun hâkimiyetine son vermedikçe modernleşmenin mümkün olmadığına inanıyordu.15
Footnotes
-
Atatürkçülük, c. 3, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Genel Kurmay Başkanlığınca Hazırlanmıştır, 2. Basım, s. 107-117. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 14, s. 44-45. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 15, s. 110. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 16, s. 267. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 17, s. 149. ↩
-
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Basım, s. 188-189, 280. ↩
-
Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ü Özleyiş, Cumhuriyet Gazetesi, 1998 Basım, c. 2, s. 59, ↩
-
Bekir Özen, Atatürkçü Düşünce ve Atatürkçülük, 3. Basım, s. 36. ↩
-
Atatürkçülük, c. 2, Atatürk ve Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler, Genel Kurmay Başkanlığınca Hazırlanmıştır, 3. Basım, s. 74, 33. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 17, s. 44. ↩
-
Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, c. 16, s. 288-289. ↩
-
Beşinci dönemin üçüncü yasama yılı açılış konuşması, (1 Kasım 1937), Millet Meclisi Tutanak Dergisi, c. 20, s. 3. ↩
-
Nassı kat'ı: Ayet. ↩
-
İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1980 Basım, s. 13. ↩
-
Halil İnalcık, Atatürk ve Demokratik Türkiye, Kırmızı Yayınları, 2. Basım, s. 83. ↩